26 Kasım 2009 Perşembe

ayrıntı.i

Şam fıstığı yerken kabukları ya elle ya da dişimle ayırdığımda bazen içindeki fıstık da ikiye bölünür. Bir tarafını yerim, o cepte! Ama diğer tarafı kabuğunun içinde sıkışıp kalır. İşte o zaman diğer kabuktan yardım alarak sıkışmış fıstığı çıkarmaya çalışırım. Midye dolma yer gibi. Minyatür bir midye dolma… Canım o an midye dolma ister, hormonlarım sanki dakikalardır fıstık yemiyormuşum gibi ağzımdaki tadı siler ve yemem gereken şeyin midye dolma olması gerektiği sinyallerini verir. Çırpınır dururum. Sonunda fıstık kabuğundan ayrılır, yarım fıstığı yer kabukları da çöpe atarım. Biter.

23 Kasım 2009 Pazartesi

Kings of Convenience



Bazen her şey üst üste gelir, tek istediğiniz

‘durmak’ tır. Sadece ‘ durmak’ . ‘Durmak’ fiilini başarıyla yerine getirmek. Yatağınıza uzanıp durmak... Hepsi bu! Eğer yatağınıza yattığınızda ve duvara yüzünüzü döndüğünüzde, döndüğünüz duvar plastik boya dediğimiz mevhumla boyanmışsa ciltte çıkan siyah noktalara benzeyen bir dolu nokta vardır. Sadece durmak istediğinde o duvara dön. O noktalarla oynanabilecek onlarca oyun arasından kendi oyununu seç. Listede bana uygun en favori oyun “nokta birleştirmece” idi. Di’li geçmiş zaman çünkü o duvarlar kalmadı yattığım hiçbir yatağın döndüğüm hiçbir tarafında. Nokta birleştirmece, ismi gibi işte. O noktaların birleştiğini düşünüp şekiller yaratma oyunu. Öylece saatler geçirebilirim, hiç sıkılmadan. Hatta günler belki de... Öyle rahatlatır ki beni... Öylece durmak ve noktalardan şekiller yapmak, beğenmediğimde kafamdaki süngerle hepsini silip yeniden başlamak. Yeniden başlama fırsatı verilen her şeyi severim... Her şey üst üste gelir, tek istediğiniz de durmaktır... Öylece...

Eğer sivilceye benzeyen onlarca noktacığın olduğu bir duvarın varsa ve nokta birleştirmece oynayıp beyninden geçen tüm kelimeleri, tüm resimleri, tüm uğultuları yok etmekse niyetin, fonda çalması gereken parçalar listesinin sahibi olan iki adam var bu dünya üzerinde. Birinin kemik çerçeveli kocaman gözlükleri, diğerinin de güldüğünde şahane görünen bir gamzesi var. Gitarları, notaları, besteleri ve tınıları kadar güzel sözleri var. Birbirlerini 11 yaşlarından beri tanıyan bu adamlar şu yıl itibarıyla 33 yaşındalar. Yaklaşık 16 yaşlarındayken de Kings of Convenience isimli gruplarını kurmuşlar. Kemik çerçeveli koca gözlükleri olan adamın adı Erlend Øye, diğerinin de Eirik Glambek Bøe; ikisi de Norveçli. İçinde benim pek sevdiğim ve son günlerde pek bir sık dinlediğim The Weight of My Words isimli parçanın bulunduğu ilk albümleri ‘ Quiet is the New Loud’ , 2001 yılında piyasaya çıkmış ve çok beğenilmiş; bununla da kalmamış, Belle and Sebastian ve Simon and Garfunkel gibi gruplara benzetilerek takdir kazanmış. İkinci albüm olan ‘ Versus’ , ilk albümün remix’lerinden oluşmuş ve uzun bir albüm molası verildikten sonra ‘ Riot on an Empty Street’ , 2004 yılında piyasaya çıkarılmış. O zamandan beri bir şey olmaması bizi üzmüyor değil. 2005 yılında İstanbul Caz Festivali’ne de katılmışlar.

Bu grup böyle bir ‘ Homesick’ , bir ‘ Know How’ dinlenmeli mutlak derim ben. ‘ The Weight of My Words’ mesela... Tavsiyem de uygulanabilir belki. Eğer unutmak istediğiniz bir şeyler varsa bu hayatta, ‘ Unutsam ne iyi olur.’ dediğiniz; şekiller çizin hiç hareket etmeden Kings of Convenience eşliğinde. Unutmak konusunda garanti veremesem bile rahatlamış bir kafatası ve güllaç kıvamında bir beyin garantisi benden size. Ta ki gereği düşünülen diğer unutulası vaka vuku bulana kadar...