27 Şubat 2010 Cumartesi

İp

Çantasında bir tane daha takmak için rozet satan küçük dükkana girdi liseli kız. Minik şiir kitaplarının olduğu rafı kurcalarken eline alıp birkaç şiir okudu birkaçından. Son kitapta öylesine bir sayfa açtı.


İp------------------

Kulak tırmalayan topuk ve gülme sesleri arasında iş yetiştirme çalışırken yıllar sonra hatırladı Onu. Keşke dedi etrafımdaki kalabalıkta bir kişi olsa da söylesem, içimden kopsa bir anda. Üzüldü ve devam etti çalışmaya.


Bir intihar esnası------------------

Bir anda söylemek istedi ona. Ya gidenler gibiyse. O da olmayacak birkaç zaman sonra. Yok, harcayamazdı. Kimse kurtaramazdı belki de.


Boynumdaki ipi

Sana veriyorum

Beni yaşama bağla…


Olmaz mı?

-------------------------------------------------

İp

-Bir intihar esnası-

Boynumdaki ipi

Sana veriyorum

Beni yaşama bağla…

(Ese Ese - Burnundan Kan Gelen Adamın Kılcal Damarı)


Sindirim sistemi

  • Çiçekler gelir. Kocaman bir demet, üzerinde not. Mis gibi kokan güzel çiçekler… Hemen suyu doldurur vazoya koyarsın, kokuları daha da yayılır dışarıda yağmur yağar içeri baharı getirir çiçekler. Bir gün iki gün sürer gider kokusu. Sonra alışırsın o kokuya. Ama birkaç gün sonra, böyle bir anda iğrenç bir çürük kokusuna dönüşür. Ne oldu şimdi, bu muydu anlaşma? Not tüm sabitliğiyle durur ama, iyi ki…
  • Heyecanla başladığım her konuya ‘anlatmıştın’ diyor ya. Ne zaman yaptım bütün bunları? Hayretler içinde kalıyorum. Hayretler bile kalabalık olmalarına rağmen şaşırıyorlar bana!
  • Haiku diye bir mevhum var bilir misin? Bayılırım!
  • “Sonra kendimi düşündüm. Benim annemin anlattığı gibi hikâyelerim olmayacak çocuklarıma anlatabileceğim. Çünkü o kadar çok olacaklar ki ben hangi birini anlatacağımı bilemeyeceğim belki. Sansürleyip masum göstermeye çalışmak yalan söylemek midir? Bazı şeyleri söylememek mesela? Annem de öyle mi yapıyor ya da? “Kapıdaki taşın altına mektup bırakırdı.” demesinin altında başka anlamlar yatıyor olabilir mi?” dedi. Annemi düşündüm ben de. En iyisi olmasın çocuğun!
  • Dans etti, eğlendi, döndü durdu. Tanımıyordu, tanıştı. Ne oldu. Hep güzel gitse diye gökyüzüne baktı. Yok, bir şey istemeye yüzü yoktu. Dua etmiyorsa utancından hep. Yüzü olmadığından…
  • Ne kadar hızlı öğrenirsen o kadar çabuk unutursun. Ne kadar hızlı kilo verirsen o kadar çabuk geri gelir kilolar gibi hani. Sindirim sistemi önemli. Her meselede hem de.
  • Şarkıda ‘hiçlik ülkesinden geldim’ diyor ya. Ne zaman yazdım diyorum böyle bir satırı ve nasıl ulaştı bu kadının ağzına… Ben ciddi bir şeyden bahsediyorum, O gülüyor.
  • “Son olursak, sonsuz oluruz” dedi kadın o an yeni bir şarkı başladı. Duyulmadı sesi. Gökyüzündeki duymuş mudur? Dua değildi, öylesine…
  • Bu kadar TESADÜFü yaşadığı için şan(s)lı mı sence? Kafası karışır insanın. Gökle deniz aynı renk olur, ufuk çizgisi belirsiz. Her şey iç içe geçmez mi? Ne yapsın? O da öyle!

    Şimdi gelecek

    sana Bahar yeniden:

    bırak, bilme, ne --




    ne bil, ne bilme:

    gelsin hepsi yeniden

    sen bilmeden, hiç...

    O.Aruoba



18 Şubat 2010 Perşembe

bugün

Bir odaya kapatsalar beni, kaleydeskopumla pencereden baksam bütün gün.
Bir kaç tane de şarkı çalsa fonda ama en çok sessizlik olsa.
Bügün sadece bunu istiyorum.
Sadece!

1 Şubat 2010 Pazartesi

yeşil çimenler...

Bazı şarkılar zamanını bekler. Bilirsin, duyarsın ama dinlememişsinidr işte. Tom Waits'ten biliyordum ama bu başka olmuş.

http://www.youtube.com/watch?v=0yPMdWxSxUg

lay your head where
my heart used to be
hold the earth above me
lay down in the green grass
remember when you loved me