9 Haziran 2010 Çarşamba

bahtımın yıldızı

Orası bana tuhaf gelirdi. O sokak, gittiğimiz yol filan. Bizim yaşadığımız yerden çok daha farklı. Yerler ahşaptı. Girişte hiçbir şey yoktu. Ayakkabılar koyuluyordu. Hatırladım, bir de mutfak girişteydi sadece. Sonra merdivenler, onlar da ahşaptı. Uzun halı serilmişti. Eski yeşil rengiydi oradaki halılar. Basamaklara bastıkça gıcırdardı yer. Merdivenler bitince salon ve koridor. Salon kapısının tam karşısında da pencere. Pencerenin önünde cumba vardı. Ne zaman oraya gitsek bilirdim ki eve dönene kadar ben o cumbada oturacağım. Arada yiyecek bir şeyler getirecekler. Ben sokakta oynayan çocuklara bakacağım oradan. O çocuklar farklı, tenleri biraz daha koyu benden sanki biraz da pis gibiler. Bir üst katı da var ama hatırlamıyorum o kadar çok. Her yerde halılar. Yer hiç görünmeyecek kadar çok halı serilmiş. Boşluklara da minik paspaslar, sanki zemin görülse o evde yaşayanlar günaha girecek gibi. Net hatırlıyorum. O cumbanın demirlerinden ayaklarımı sarkıttığımı, yanıma koyulan dümdüz çinko tasın içinden kiraz ve erik yediğimi, öylece beklediğimi, saçlarımın uzun, upuzun ve uçlarının lüle lüle olduğunu, hava kararmaya başladığında beni oradan alacaklarını, kirazım ve eriğim bittiğinde yiyecek başka bir şey getireceklerini, cumbanın demirlerinin siyah olduğunu ve yer yer boyasının döküldüğünü, oturduğum mermerin serin olduğunu, içeridekilerin yüksek sesle konuştuklarını, o evde tuhaf bir his olduğunu hatırlıyorum. Böyle!

0 yorum:

Yorum Gönder